Haydar Çelik

Aus Regiowiki
Version vom 21. November 2011, 06:25 Uhr von 77.118.252.120 (Diskussion)
(Unterschied) ← Nächstältere Version | Aktuelle Version (Unterschied) | Nächstjüngere Version → (Unterschied)
Zur Navigation springen Zur Suche springen

[1]Haydar Çelik (* 1964 in Malatya) ist ein türkischer Kunsthistoriker und Künstler.

Dieser Artikel oder nachfolgende Abschnitt ist nicht hinreichend mit Belegen (beispielsweise Einzelnachweisen) ausgestattet. Die fraglichen Angaben werden daher möglicherweise demnächst entfernt. Bitte hilf der RegiowikiAT, indem du die Angaben recherchierst und gute Belege einfügst.

Leben

Çelik studierte von 1988 bis 1992 Kunst an der Marmara Üniversitesi in Istanbul. Von 1994 bis 1996 belegte er ein Doktoratsstudium an der Trakya Üniversitesi in Edirne, zwischen 1990 und 1996 hatte er außerdem einen Buchverlag und eine Buchhandlung in Istanbul. Seit 1996 lebt er in Österreich als freischaffender Künstler. 2008 hat er eine eigene Kunstgalerie gegründet und hat zahlreiche Ausstellungen.

Werke

Der Künstler veröffentlichte elf Bücher über Kunstgeschichte.

  • Cizginin Gucu Buyuk Ressamlardan Desenler. Truva Puplications, Istanbul 1994, ISBN 975379231X
  • Gravür sanati. Engin Publisher, Istanbul 1995, ISBN 9753792344
  • Maniyerizmin Sanat Felsefesi. Engin Publisher, Istanbul 1996, ISBN 9753792352
  • Resim Snatinda Metafitik. Troya, İstanbul 1994
  • Salvador Dali. Troya Yayincilik, Istanbul 1994
  • Karakalem Resim Teknigi
  • Soruda Sanatin Tanimi
  • Sanat ve Fasizim
  • Andreas Vaselius
  1. Sanat: İnsanın insan olma yolunda gerçekleştirdiği en büyük ve yüce eylemidir. Yüce bir eylemdir diyorum çünkü sanat insanın varolma nedenini belirliyor ve varlığını biçimlendiriyor. Varolmanın bir biçimi olarak sanat, estetik değer yoluyla insanı evrimsel bir süreç içinde şekillendiriyor ve bilincini diyalektik bir hale getiriyor. Bu temel üzerinde şekillenen insan, kendi öz varlığının bilincinde olmakla birlikte yaşama dair olan her şeyini belirliyor. Bu nedenle sanat insanın var oluşundan bu yana vazgeçilmez bir uğraşısı olmuştur. İşte bu yüzden başlangıçtan bu güne kadar insanlık yaptığı bu yaşamsal eylemine bir tanımlama ve açıklama getirmek istemiştir. Fakat bütün çabalara rağmen insanüstü bir güce sahip olan sanata tam ve kesin bir açıklama getirememiştir. Bunun nedeni ise sürekli değişen ve gelişen bir yapıya sahip olmasıdır. En önemlisi her zaman insanı derinden etkilemesi ve değiştirmesidir. Yani sabit kalan bir konu değildir ve kesin olarak formüle edilemiyor. Sürekli olarak diyalektik bir nehir gibi akıyor ve bu akışı ile birlikte insanı da sürüklüyor. İnsanlığın varolmasındaki tarihsel sürece baktığımızda yaptığı ilk iş sanat eylemi ve ürünleri olmuştur. Bu estetik üretim biçimi ile bilimlerin temelini atmış ve insanî gelişimin yolunu açmıştır. Matematik, fizik ve diğer bilimsel çalışmalar yokken sanatsal eylem vardı. Öyle bir eylem ki içinde insanın gelişimine yönelik her şey vardı. Dünyadaki tüm bilim adamlarının ve arkeologların insana ait olarak (başlangıçtan günümüze kadar) bulduğu tek şey sanat ürünleri olmuştur. Her ne kadar bu ürünler kullanım aracı olarak değerlendirilseler de estetik yanları da vardır. Bu nedenle estetik birer değer olarak müzelerde hakettikleri yeri almışlardır. Bunların yapılmaları salt bir araç ve gereç olmanın ötesinde, hem estetik, hem de bilimsel olarak kendini bilinçlendirme, geliştirme amacı taşımaktadır. O halde diyebiliriz ki yaşadığımız bu uygarlık düzeyimizi sanata ve sanatsal eyleme borçluyuz. Hangi çağın sanatına bakarsak bakalım, hepsinde insana yönelik bir eğitim ve geliştirme fonksiyonu ve özü olduğunu buluruz. Sanatın böyle sağlam temelleri ve insanlığa ölümsüz katkısı olduğu için her zaman, her türlü yıkıma zulme karşı direnmiş ve hiçbir zaman yenilmemiştir. Bizler (insanoğlu) vahşi bir varlık olarak, varoluşumuzdan bu yana hep birbirimizle neslimizi tüketircesine savaşmışız ve savaşmaya da devam etmekteyiz. Bu savaşlar boyunca akılalmaz katliamlar yapmışız. Bununla birlikte bizi yeniden yaratan ve var eden sanata da zulüm yapmışız. Fakat sanat her koşulda bizlere direnmiş ve bizleri yönlendirmeye devam etmiştir. Tarih boyunca kıyıma uğrayan sanatın kalıntıları, barbarlığa inat yeniden ayaklanarak yediveren gül gibi açarak bize kendisinde bulunan güzelliğini sunmuştur. İnsan yaşamına yön veren, hatta yeniden yaratan sanatın ölümsüzlüğü buradan gelir. İnsanın kendine yolculuğu ile başlayan sanat eylemi tam anlamıyla tanımlanamamıştır. Fakat şu bir gerçektir ki hangi sanat dalı olursa olsun, ancak insandan yana olan, insana katkısı olan sanat ürünleri ve sanatçıları (yani üretenleri) ölümsüz olarak insanlık tarihi boyunca yaşadılar ve yaşayacaklardır. 19. ve 20. yüzyıllarda devrimlerle meydana gelen büyük toplumsal değişmelerde ve gelişmelerde sanat, üzerine düşen görevi her şeye rağmen cesurca yerine getirmiştir. Sanatın bu özelliklerinden yola çıkarak yaptığım tüm sanatsal çalışmaları Karismus olarak tanımlıyor ve adlandırıyorum.